28 Aralık 2010 Salı

Gerçeklik - Denge - Bütünlük...

Kendinin bilgisi olmadan değişim, ilişkilerde değişim, doğruakış ve yaşam çizgisinin dengesini kuramaz... Kendinin bilgisi gerçeklik kapılarını aralar. Gerçekliğe varış ile denge kurulur. Bu dengede bütünleşme, birlik bulunur. Ahenk ile dans edilir...

Sevgi ile..
Sebnem

21 Ekim 2010 Perşembe

Kahkaha olmak


Gülmek, güldürmek, kahkahanın o müthiş enerjisiyle dolmak.

O an'da hiçbirşey düşünememek.

Zihinsizleşmek.

Sesin içinde sessizleşmek.

O halde oylece kalmak.

Enerjinin içinde durgunlaşmak ve durmak.

Kahkaha atmak nedensiz.

Kahkahalara tanık olmak, taklit etmek

Hatırlamak Çocuğu; içinde saklı kalan

Neşeli, sakin, farkında ve dingin

Herşeyin yokoluşuna şahit

Herşeyin yeniden varoluşu gibi...

12 Ekim 2010 Salı

Ruhun mevsimlerinden Sonbahar


Uzun zaman olmuştu bu satırlara dokunmayalı, demek ki mevsimini beklemiş ruh. Ruhun mevsimi sonbahar olduğunda, kimileri durmak istermiş, kimileri tatlı bir uykuya dalmak, kimileri uzun uzun düşünmek, kimileri kedi gibi öylece kıvrılmak, kimileri hüzünlenmek, yalnız kalmak, kimileri sevdiğine sarılmak… Her ruhun sonbaharı farklıymış. Her ruhun rengi de farklılaşırmış. Aynı doğanın tonları gibi, sonbahar geldiğinde, yeşilin binbir türlü tonu gibi, keskin olmayan yumuşak geçişlerle tonların dansını izlemek insanı yormazmış. Nasıl yakın tonları gördüğünüzde doğada o harmoniyi, o uyumu hücrelerinize kadar hissedersiniz, insanın iletişimde olduğu, aynı ağaçların birbirine dokunuşu gibi dokunduğu insanlarında tonlarının, titreşimlerinin birbirine yakın olması gerekirmiş. Doğada var mıdır ki, kopkoyu bir yeşilin yanında apaçık bir yeşil tonu, yavaş yavaş açılıp ahenkle yavaş yavaş koyulaşmaz mı o renkler… İnsanlarında tonları, renkleri, doğal haliyle birleşimleri, bütünleri birbirinden farklı da olsa aslında geçişkenmiş. Öyle olduğu sürece keskinlikler, çakışmalar, gerginlikler, itişmeler yaşanmazmış.

Her ruhun bir mevsimi varmış, mevsimlerden sonbaharmış, tonlar farklı olsa da geçişler yumuşak ve ahenkliymiş.

Sağınızdaki solunuzdaki dokunduğunuz her şeye bir bakın… Tonunuza uygun yerde mi köklendiniz, yoksa kökünüzü mü kaybettiniz ? Rüzgar estiğinde yanınızdaki ağaçlarla aynı esneklikte misiniz ? Biriniz yaprak dökerken diğeri öylece durmakta mı yoksa ? Doğanın içindeki bu muhteşem dengeden ilham alın. Doğada her şey kendi halinde dengeye kavuşur. Uyumlu olanlar bir arada buluşur, tonlar, renkler birbirine ahenkle oluşur.

Her ruhun bir mevsimi varmış, mevsimlerden sonbaharmış. Yeni fidanlar ekilirmiş umutla, yeni tohumlar atılırmış bahara. Ruh tazelenirmiş, yazdan kalanları bırakırmış toprağa, arınırmış, hafiflermiş adeta. Olgunlaşırmış, büyürmüş, sakinleşip köklenirmiş usulca.

Sevgiyle,

18 Nisan 2010 Pazar

Yansımalar

Öylece baktım bugün aynaya, bir döndüm sağdan baktım, bir de döndüm soldan baktım. O an ki halime baktım, ayna bana baktı ben aynaya baktım. Gözlerim gözlerimden yansıdı. Göz bebeklerim kalbimdeki ışığa yol açtı. Baktım öylece, kendi halimce...

Baktım bugün denize öylece. maviliğine, gökyüzünün rengini taklit edişine. Baktım dalgalara, onlarda bana baktı. Yansıdı dalgalar zihnime, zihnimdeki dalgalar kalbime. Kalakaldım öylece kalbimle zihnimdeki dengede...

Baktım bugün kalabalığa, yürüyen insanlara. Öylece baktım, onlarda bana baktı. Ben baktım onlar baktı. Kaşlarımı çattım, kaşlar çatıldı. Gülümsedim nazikçe, gözlerde bana gülümsedi.
Bugün aslında ben hep aynaya bakmıştım...

Sevgiyle,
Sebnem

13 Nisan 2010 Salı

Bhakti

"Sevgi başka dünyanın kelimesidir..."

Hafif demlenmiş, tarlalardan toplanmış, önünüze serilmiş bir adaçayını yudumlarken, her bir yudum ne kadar sevgiyle doludur aslında.

Sevgi ne verilir ne de alınır. Sadece o hal'de olunur. O alışveriş düşünülmez bile. Zaten kendi akışında akar gönülden gönüle. Aslında fakirlik ceplerde değil gönüllerdedir. Sevgi yoksunluğu sevgiden haberdar olmamak demektir.

Sevginin karşıtı nefret değil egodur. Bir gül'e bakıp ne kadar güzelsin deyip onu koklamak sevgidir. Onu koparıp almak ise egodur. Halbuki o halde de sevgi verilebilir. Yanımızda götürmek niye ? Sahip olmak niye ?

Merhamet sevginin arkadaşıdır. Egoyla kıskançlıkta arkadaştır. Ego bizi aşağı çekerken, sevgi yükseltir.

Aşk herşeyi iyileştirebilen güçlü bir ilaçtır. Aşk halinde saf bir şekilde kalmak, sahiplenmeden, almadan, vermeden, "benim oldun" demeden marifettir. Meditasyonlar, paranayamalar bu hali yakalamaya yardımcı olamazlar. Bu egodan uzak yücelmiş sevgi halidir. Burada kalabilmek yaradana yaradılmışdan ulaşmak, dokunmaktır...

Sevgiyle,

Sebnem

6 Mart 2010 Cumartesi

Sevgi

Sevgi herşeyden önce varolmak demek. Bütünlük içinde yüzmek kıyısından köşesinden tutmadan sarılmak, sarmalamak. Sevgi kaybolmak demek. Sessizliğin içinde, sensizlikte kaybolmak, yayılmak, yüzmek, serinlemek, dinlenmek, aşina olmak demek. Sadece varlığında kalmak, özgürce coşmak değil, sessizce yokolmak demek. Coşkuyla akmak değil, eylemsizce yayılmak demek. Sevgi kendi halinde, kalbinle, ruhunla, herşeyinle olmak ; yaradanın şahitliğinde bütün olmak tüm benliğinle.

Sevgi ile akan, açılan her yol bağımsız, eylemsiz, aşina ve her hali içeren anlar bütünü olur. Bu anları bütünle paylaşma, yayma ve yokolma hali, yaradana dokunma hali olur. O dokunuş halinde bir an bile kalış belki tüm anlarında bütünleyen, kapsayan bir kalış olur. İşte o anda aslında her anda olunur.

Sevgiyle,

Sebnem

27 Şubat 2010 Cumartesi

Dogum ve Ölüm

Küçük kız Anna garajda tamir yapmakta olan komşusunun yanına gider.- Biliyor musun Tanrı’yı görebilirsin!- Beni rahatsız etme Anna, görüyorsun çalışıyorum.- Peki, Tanrı’yı göremezsin.- Biliyorum, n’olmuş? Hadi git.- Ama ben Tanrı’yı göremezsiniz dedim.- Rahatsız etme artık beni Anna!- Ama siz göremezsiniz derken kimse göremez.- Ne demek! Bazıları görebilir.- Yok, kimse göremez!- Bazı kişiler görüyor.- Nereden biliyorsun ?- Yani bizim herşeyi görebildiğimiz gibi, şu merdiven gibi.- Hayır! Göremezler, nasıl görsünler?- Gözleriyle görüyorlar.- E peki ya gece?- Gece göremiyorlar.- O zaman sadece ışık o görülen.- O zaman mesela kırmızıyı yeşili nasıl görüyorsun ? Tek ışık olsaydı görünen hep aynı olurdu. Hem bunlar fizikle ilgili sen anlayamazsın.- Anlat!- Güneş ışığının farklı renkleri var. Bu nesnelere düşüyor ve mesela sarı görüyorsun. Diğer renkleri emiyor ve sadece sarıyı yansıtıyor.- O zaman nesne sarıyı reddediyor ?- Aynen öyle.- Kırmızıda mı aynı şekilde?- Evet?- Yeşilde mi?- Evet!? Ne demeye çalışıyorsun ? Anlamıyor musun ? Bak beni ne kadar meşgul ettin!Anna sadece güler.- Neden gülüyorsun?!- Tanrıyı göremezsin. Çünkü Tanrı ‘nın reddedecek şeyi yoktur!Biz insanoğlu hayatımız boyunca sürekli birşeyleri kabul ya da reddederiz. En basiti, acıktığımızda yemek yemeyi kabul ederiz, toksak reddederiz. Devamlı olarak karşımıza çıkan şeyleri eleştirir, hayatımıza dahil ederiz ya da etmeyiz. Bir insanı sevmişsek kabul etmişizdir, sevmemişsek reddetmişizdir. Hayatımızda bunun gibi zıt kutuplara hep yer veririz. Tanrı ‘nın reddedecek birşeyi yok. Bizim reddedecek çok şeyimiz var. Tanrı herşeyi kabul eder.İnsanoğlunun herşeyi kabul ettiğini birkez olsun varsayalım. Ne olurdu? Kıskançlık, öfke, hırs olmazdı belkide. Bunlar insani duygular ve insanın yaşaması gereken doğal duygular. Bir insan bunu hissetmiyorsa eğer, dünyanın ta kendisinden kendini soyutlamış olmaz mı? Peki, hiç mi birşey yoktur insanın eleştiremeyeceği ya da kabulu ve reddinin olamayacağı? Peki ya doğum ve ölüm? Doğum ve ölüm iki zıt kutuptur insanın kabulünden ve reddinden uzak..Sevgiler

Sebnem Akbulut

Kırlangıç

Bir adam varmış..Uzun saçlı sokaklarda özgürce gezen, arada kadınlara kaçamak bakışlar atan efendice. Severmiş öylesine yürümeyi kimseye zararı yokmuş. Uzun boyu ve karizmasıyla ilgi çekermiş, yoksa yakışıklı falan değilmiş hiç. Kalbinde hep bir kırlangıç sakladığını hayal edermiş. Öyle bir kırlangıçmış ki, parlak tüyleri insanın gözünü kamaştırır, bakışları konuşurmuş adeta. O kadar güzelmiş ki onu bırakamazmış kimselere. Kafesini kilitlermiş hep kalbinin derinliklerinde. Anahtarıda sadece adamda varmış. Serseri ruhunun altında o tir tir titreyen narin kırlangıç yatarmış. Onu serbest bırakacak ve yerini sevgiyle dolduracak sahibini beklermiş. Beklermiş de, adam biraz korkakmış kadınlara karşı. Onlara ruhunu teslim edemezmiş tam bağlanacakken kaçarmış. Evlilikten ödü patlarmış, düğünlere adım atmazmış. Ne kadar tuhaftır ki çok mutlu bir ailesi varmış adamın. Annesiyle babası birbirine bağlı ve sevgi dolu büyütmüşler onu. Ama gelin görün ki adam aşkdan korkarmış.Birgün evet birgün bir kadınla tanışmış. Kadın, uzun boylu çok çekici ve kendine güvenen biriymiş. Çok etkilenmiş adam. Bunu kendine de itiraf etmiş bir süre sonra. Gelin görün ki; kadın aynı adam gibi korkarmış aşktan. Erkeklere güvensizlik değilmiş onunkisi, kendine güvensizlikmiş. Çok sevgilisi olmuş kadının. Genç, yaşlı, serseri, yakışıklı, çirkin... Çok çeşitli insanlar tanımış hayatı boyunca. Artık olgun bir kadın olarak daha seçiciymiş. Gençliğinde kapıldığı pırıltılı yaşam onu artık itiyormuş adeta. Adamdaki sadelik, dürüstük, doğallık etkilemiş onu. Sanki aynı frekansda yaşıyorlarmış. Aynı şeylerden zevk almasalar da, deniyorlarmış. Meslekleri çok farklı olsa da birbirlerinden yeni şeyler öğreniyorlarmış. Paylaşımları çok fazla olmaya başlamış. Birbirlerinin hayatlarının içlerindelermiş artık. Herşey ortak yürümeye başlamış. Bireysel olarak özel yaşamları kalmamış ama memnunlarmış bu durumdan. Herşey o kadar toz pembeymiş ki, gözleri artık özgür ruhlarını görmüyormuş. Onlar bir bütün olmuşlar artık. Öyle bir bütün ki hiçbirzaman ayrılmayacaklarını düşünür olmuşlar. Ama evliliği hiç konuşmuyorlarmış. Herşey bu kadar mükemmelken hala bir bekleyiş vamış içlerinde. Ne kadar kendilerini bıraktıklarını akışında yaşadıklarını hissetselerde, içten içe birşey varmış ki o tutuyormuş onları. Adam kırlangıcı göstermiş birgün. Ne kadar güzel ve özel olduğunu anlatmış kadına. Onu serbest bırakabilirmiş, ama bunun için kadının onun yerini doldurması gerekirmiş. Kırlangıç onu hiç terkedememiş. Kilitliymiş oraya, memnunmuş hayatından. Orada büyümüş çünkü. Kırlangıç uçup gittiğinde, kadın oraya girdiğinde, anahtar elinde girecekmiş. Herşeyi kontrole alacakmış. İster sonsuza dek orada yaşar, ister birgün sıkılıp uçabilirmiş. Adam tek tek bunları anlatmış kadına ve sormuş : “Sen bir çok Dünyalar gördün. Ya benim iç dünyamı sevmessen uçup gidersen ?”. Kadın ; “ Neden beni kalbinde esir etmek istiyorsun ? Benim kalbim o kadar büyük ki herşeyi kaplar, kimseyi esir etmez.” demiş. Ve sözlerine devam etmiş; “ Bırak o kırlangıçla beraber yaşayayım. Ben kendime senin kalbinde yer zaten buldum.” Adamın kırlangıç dediği aslında onun saf özgür ruhuymuş. Adam ömrü boyunca onu kaybetmekten korkmuş. Bir kadın girdiğinde yaşamına onu değiştireceğinden, özgürlüğünü elinden alacağından çekinmiş. Karşısındaki kadın onu böyle sevmiş ve kırlangıçla beraber yaşamak istemiş....Insanları sevgili olsun, dost olsun olduğu gibi kabul etmektense, belli bir süre sonra değiştirmeye çalışıyoruz. Neden? Çünkü bazı özelliklerini sevmiyoruz. Belli bir süre sonra onlar bizi rahatsız ediyor. Ama asıl sevgi bu olabilir mi ? Bir insanı olduğu gibi sevmişsek onu o şekilde hayatımıza dahil etmişsek ve değiştirmeyi aklımızın ucundan bile geçirmemişsek bu değil midir insana duyulan saf sevgi? Öbür türlü kafamızda şekillendirdiğimiz insanı sevmiş olmuyor muyuz? İlk başlarda gözardı ederek sevdiğimizi zannedip değiştirmeye çalışmıyor muyuz? Saf ve o insanın içsel dünyasına sevgi duymadan hayatımıza dahil edip hayal kırıklıklarına dönüşmüyor mu bunlar? Birçok kalp kırılması, yalanlar, yapmacık ilişkiler hep bu yuzden olmalı... Ya insanlar birbirine dürüstçe davranamıyorlar, ya da herkes korkuyor birşeyleri kaybetmekten. Kendini olduğundan farklı yansıtarak, hatta başka bir insan gibi davranıp bir takım kendine ait eksiklikleri kapatarak hormonlu ilişkiler yaşıyorlar. İşte bütün hayal kırıklıkları, bütün aradığım insanı bulamıyorum haykırışları olduğu gibi olamamaktan. O kadar zamanımız çalınıyor ki bu yüzden. Bazen düşündükçe üzülüyorum..Eskilerin tabiriyle ; huyu huyuna suyu suyuna.. Kendimizden başlayıp kendimizi olduğumuz gibi sevmeliyiz ilk önce. Her bireyin bir yeri vardır bu koca evrende. Herkese bir ödev düşer. Biz buna sarıldıkça kendimizi buluruz. Kompleksinden arınmış olan insan zaten doğal, olduğu gibi, ve en önemlisi kendisiyle barışık olur. Biz içsel dünyamızla ilişkimizi sağlamlaştırabilirsek, dış dünyayla bir o kadar sağlıklı ilişkiler kurabiliriz. İnsanları olduğu gibi severiz ya da sevmeyiz. Insanlarda aynı şekilde bizi biz yapan özelliklerimizle severler ya da sevmezler.Aradığımız dostu ya da sevgiliyi bulmak için kırlangıcımızı besleyip olgunlaştırmalıyız. Onu adamın yaptığı gibi insanlarla tanıştırmalıyız ki hayal kırıklıkları yaşamayalım. Ne kadar birşeylerin üzerini örtersek o kadar hem insanları hem kendimizi kandırmış oluruz.Gönlünüzü gözlerinize yansıtısın o yerini bulur.Sevgiler

Sebnem Akbulut

Mudra

Mudra kelimesi genel anlamıyla mühür demektir. Bazı tanımlamalara göre ; mistik el duruşu, bir tavır da denmektedir. Genelde dört farklı türde mudra karşımıza çıkar: el, kafa, beden ve bilinç mühürleri. Hatha yoga’da 25 mudra bilinmektedir. Mudralar bizleri kozmik şuura bağlayan özel bir yol gibidir. Tüm bedeni aydınlanma halinde mühürleyen bir tekniktir.

Yoga seanslarında uyguladığımız Hasta mudralar (el mudraları) belirli el pozisyonlarından oluşmaktadır. Bu pozisyonlarda her parmağın ve her parmağın duruş şeklinin bir anlamı vardır. Belirli enerji kanallarını harekete geçiren bu el duruşları, bu enerji kanallarını temizleyerek rahatsızlıkları tedavi etmektedir.

Her parmak Tattva olarak adlandırılan evrensel 5 elementin simgesidir.

Baş parmak – Ateş elementi

İşaret parmağı – Hava elementi

Orta parmak – Eterik element

Yüzük parmağı – Toprak elementi

Serçe parmağı – Su elementi

Çeşitli Mudralar :

Çin Mudra :

Baş parmak ile işaret parmağını birleştirin. Diğer parmakları açık bir şekilde birleştirin. Avuç içleri yukarıya doğru baksın. Adama (diyafram nefesi) uygulayın. 9 kez tekrar edin.

Burada baş parmak kozmik olanı (tanrısal) , işaret parmağı ise insanın şuurunu temsil eder. Bu mudra ile pozitif eylem ve düşüncelerimizi tüm yaşantımıza yaymayı, kişisel düşüncelerimiz ile evrensel düşünceleri birleştirmeyi düşünürüz. Evrenle bir olma duygusunu hissetmeye çalışırız. İşte o an evren ile aramızdaki özel iletişim yolunda oluruz.

Çin Maya Mudra :

Baş parmak ucunu işaret parmağına değdirin ve diğer parmakları yumruk yapın. Avuç içleri yukarı baksın. Madyama ( göğüs nefesi) uygulayın. 9 kez tekrar edin.

Çin Maya Mudra “tezahür etmiş bilinç simgesi” anlamına gelmektedir. Göğüs kısmında bulunan enerjiyi hareketlendirmekte ve düzene sokmaktadır. Solunum sistemi daha verimli çalışmaktadır. Akciğerlerin orta kısmını canlandırmaktadır. Akciğer rahatsızlıkları giderilmekte ve önlenmektedir.

Adi Mudra :

Baş parmağınızı büküp avuç içinize yerleştirin , diğer parmakları birleştirerek yumruk yapın.. Avuç içleri yukarıya baksın. Adya (köprücük kemiği nefesi ) uygulayın. 9 kez tekrar edin.

Adi mudra temel simge anlamına gelmektedir. Shalabasana gibi duruşlarda da bu mudra kullanılır.Adi Mudra akciğerlerimizin üst kısmını canlandırmakta ve sağlıklı kılmaktadır.Akciğerlerdeki birikmiş toksinleri atmamıza yardımcı olmaktadır.

Brahma Mudra :

Baş parmakları büküp avuç içlerine yerleştirin, diğer parmakları yumruk yapın. Avuç içleri yere baksın. Şimdi her iki elini, parmaklarının dış kısımları yüzyüze gelecek şekilde kasık bölgesine yerleştirin. Diyafram nefesi, göğüs nefesi ve köprücük kemiği nefeslerini ardı ardına uygulayın. 9 kez tekrar edin.

Brahma mudra evrensel ruh simgesi anlamına gelmektedir. Bu çalışma ile göğüs kafesi bölümünde bulunan enerji hareketlenmekte, tüm el meridiyenleri birleşmektedir. Solunum sistemi daha verimli çalışmaktadır.

Araştırmalarım neticesinde , mudraların isimleri değişkenlik gösterebilmektedir. Yoga’da uygulanan mudralar ile reiki ya da çeşitli şifa çalışmalarında uygulanan mudralar arasında hem benzerlikler hem de farklılıklar olduğunu gözlemledim. Bazı akımlara göre mudralar sadece fiziksel (bedensel) faydaları ile öne çıkarken, bazı anlayışlarda tamamen spritüel olarak ele alınmıştır. Mudraları günlük yaşamımızda yoga seanslarında yaptığımız gibi nefes çalışmalarıyla birleştirerek ya da meditasyon esnasında da uygulayabiliriz. Her zaman bizim için en doğru bilgi özümüzden gelir. Bütün çalışmalarda iç sesiniz sizin en iyi rehberiniz olacaktır.
Sebnem Akbulut

Nefes Egzersizleri

Diyafram (karın) Nefesi

Başlangıçta bu nefes tekniğini sırt üstü uzanarak uygulayabilirsiniz. Öğrendikçe ayakta uygulamaya başlayabilirsiniz. Öncelikle ellerinizi karnımıza yerleştirin. Gözleriniz kapalı bir şekilde sadece karnınıza odaklanın. Nefes alırken karnınız havayla şişirip, nefes verirken o havayı dışarıya serbest bırakın. Karnınızı bir balon gibi hayal ederek nefes alırken şişirip, nefes verirken sönmesini sağlayın. Ne kadar sürede nefes alıyorsak o kadar sürede nefes vererek nefesinizi dengeleyin Dengeli nefes çok önemlidir.
Karın nefesiyle, iç organlarımıza masaj yapıp, sindirim ve boşaltım sistemimizi uyararak düzenleriz. Hazımsızlığa ve kabızlığa çok iyi gelen bir çalışmadır. Karaciğer, mide, dalak ve bağırsaklar canlandırırız.
Karın nefesini, huzursuzluk, uykusuzluk, endişe, sinir, panik atak ve nefes darlığı şikâyetleri olan bireylerin çalışması özellikle tavsiye edilir.

Göğüs Nefesi

Başlangıçta bu nefes tekniğini sırt üstü uzanarak uygulayabilirsiniz. Öğrendikçe ayakta uygulamaya başlayabilirsiniz. Öncelikle ellerimizi göğüs kafesimize yerleştirin. Gözlerimiz kapalı bir şekilde sadece göğüs kafesinize odaklanın. Nefes alırken göğüs kafesinizin genişlediğini, verirken daraldığını hissedin. Nefes alış ve veriş hızınız aynı olsun. Nefesiniz dengeli ve yumuşak bir şekilde aksın.
Göğüs nefesi akciğerlerimizi canlandırır ve göğüs kafesimizin esnemesine yardımcı olur. Daha fazla oksijen alındığı için dolaşım sistemi düzenlenmektedir. Metabolizmayı hızlandırır ve toksinler yakılır.

Omuz Nefesi

Ayakta uygulayacağınız bu nefes tekniği ile akciğerlerinizin üst kısmını aktif hale getirirsiniz. Ayaklarınızı yanlara açın ve ellerinizi omuzlarınıza yerleştirin. Nefes alırken dirsekleri yukarıya doğru kaldırın, nefes verirken aşağıya doğru indirin. Elleriniz hep omuz başlarında olsun. Nefes alırken köprücük kemiklerinize odaklanıp akciğerlerinizin üst kısmının havayla dolduğunu fark edin. Nefes verirken köprücük kemikleri aşağıya doğru hareket ederken akciğerlerinizden havayı boşalttığınızı fark edin.

Omuz nefesiyle akciğerlerimizin üst kısmını aktif hale getiririz. Orada toplanmış olan toksinler atılırken zihnimiz sakinleşir.

Tam (Bütün ) Nefes

Ayakta uygulayacağımız bu nefes tekniği ile karın, göğüs ve omuz nefesini bir arada yaparız. Öncelikle ayaklarınızı yanlara doğru açın, ellerinizi serbest bırakın. Gözleriniz kapalıyken bedeninize odaklanın. Nefes alırken karın nefesiyle başlayın ; karnınızı havayla doldurun. Nefes almaya devam ederken göğüs nefesini uygulayın ; göğüs kafesinizi havayla doldurun. Akciğerlerinizin en üst kısmına doğru nefes alabilmek için omuz nefesini uygulayın. Bütün gövdenizin havayla dolduğunu fark edin. Nefes verirken karnınızı içinize doğru çekerek oradaki havayı boşaltın. Nefes vermeye devam ederken göğüs kafesinizdeki havayı boşaltın. Son olarak akciğerlerinizin en üst bölümündeki havayı boşaltın. Bu nefes çalışmasını 5- 15 tur yapabilirsiniz.
Tam nefes tekniğinde diyafram canlanmakta, sindirim ve boşaltım sistemi aktif hale gelmektedir. Sinir sistemi uyarılarak harekete geçmekte, korku, endişe, sinir gibi duygular yok olmaktadır. Astım, nefes darlığı gibi solunum rahatsızlıklarını tedavi edici niteliğindedir. Stres, uykusuzluk, halsizlik gibi şikayetleri olan bireylerin uygulaması tavsiye edilir. Tam nefes esnasında kana endorfin salgılanır. Endorfin acıların, korkuların, endişelerin üstesinden gelmemize yardımcı, depresyon gidericidir.

Sebnem Akbulut

Yogaya ılk adım

Bedenin ve zihnin bir uyum içinde yalınlaşmasıyla, bütünsel bir huzura yaklaşmanın bir yoludur yoga. Kökü Hindistan yarımadasına ve antik çağlara kadar uzanır. Ülkemizde de yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinin başında; modern yaşam ya da şehir hayatının getirdiği yükler ve bu yüklerin yarattığı stres gelmektedir. Yoga da bize bu modern yaşamımızda doğamızı ve özümüzü tekrar hatırlatır. Önceleri yoga, sadece gelir düzeyi yüksek kesimlere hitap ederken şimdilerde artık çok daha yaygın hale gelmiştir. Çalışanlar, ev hanımları, öğrenciler, çocuklar, yaşlılar gibi herkesin faydalanabileceği bir öğretidir.

Peki neden yoga yapmalıyız ?

Yogadaki ;

nefes egzersizleri, konsantrasyon ve dengelemeyi sağlar;
duruş çalışmaları, zayıf bağışıklık sistemini güçlendirir, sırt ve karın bölgesindeki kasları sağlamlaştırır, ayrıca obezite riskini azaltır ve var olan esnekliğin sürekliliğini sağlar;
rahatlama teknikleri ise, zihni berraklaştırır ve hafızayı güçlendirir


Yogaya başlamak demek, her gün kendinize özel zaman ayırmak da demek… Üstelik bunun için illa saatlerinizi ayırmanız gerekmiyor. Her gün düzenli olarak yapacağınız kısa süreli bir çalışma da, bu öğreti için güzel bir adım olabilir.

Her sabah Yoga ile 3 Adımda Güne Başlayalım!

1.Nefes egzersizi: Yerde rahat bir şekilde bağdaş kurarak oturun. Bu duruştayken gözlerinizi kapatıp nefes alırken dörde kadar, nefes verirken dörde kadar sayın. Nefes alış hızınızla veriş hızınızın eşit olmasına dikkat edin. Nefes egzersizini yaparken sadece göğüs kafesinize odaklanmaya çalışın. Bu nefes egzersizini 9 kez tekrar edin. Egzersizin sonunda nefesinizin dengelendiğini, bedeninizin gevşediğini ve zihninizin sakinleştiğini hissedeceksiniz.

2.Kaplan Duruşu: Ellerinizi omuzlarınızın tam altına, birbirine paralel şekilde yerleştirin. Bacaklarınızın da birbirine paralel olmasına dikkat edin. Harekete nefes alarak başlayın. Nefes alırken; Şekil.1’deki gibi omurganızı geriye doğru bükerek, omurlarınızı birbirine yaklaştırın. Bunu yaparken yüzünüz, -boynunuzu zorlamamak kaydıyla- yukarı bakmalıdır.

Nefes verirken ise; karnınızı içinize çekerek, omurlarınızı birbirinden uzaklaştırın. Bunu yaparken, çenenizi göğsünüze yaklaştırın.

Bu iki hareketi arka arkaya 9 kez tekrarlayın. Nefes alışınız ile verişinizin, dolayısıyla hareketlerinizin, eşit sürelerde olmasına özen gösterin. Hareketin hiçbir anında duraksamamaya dikkat edin. Nefesinizin ve hareketleriniz akıcı olması çok önemli. Çünkü ancak bu şekilde; egzersiz, bedeninizin doğasıyla uyumlu olacak.

3.Derin Gevşeme: Rahat bir şekilde sırt üstü yere uzanın. Bedeninizin gergin olmamasına özen gösterin. Kollarınızı ve bacaklarınızı Şekil.3’teki gibi rahatça açın ve gözlerinizi kapatın. Sonra; ayaklarınızdan başınıza kadar, bedeninizin tüm bölgelerine tek tek odaklanıp, her nefes verişinizde bu bölgeleri gevşetin. Zihninizin başka konulara kaymamasına özen gösterin. Tamamen bedeniniz ve gevşettiğiniz bölgenize odaklanın. Bunun sonunda; nefesinizin hafiflediğini ve zihninizin karmaşık düşüncelerden arındığını hissedeceksiniz.

Yoga, Paylaşmaktır…

Yoganın en hayati işlevinden biri; insanın içinde var olan “iyi”yi ortaya çıkarmasıdır. Normal yaşamımızda; içimizdeki bu “iyi”yi sevgimizle çevremize aktarırız. Eğer nefes, duruş ve gevşeme evrelerinden oluşan bu çalışmayı da sevdiklerinizle birlikte yaparsanız; hem aldığınız keyif ve huzuru paylaşmış, hem de içinizdeki “iyi”yi aktarmış olursunuz. Bu yüzden yogayı arkadaşlarınızla, ailenizle paylaşın ki daha büyük sevgilere dönüşsün. Sevgiyle kalın…

Sebem Akbulut

Reiki

Reiki , kimileri buna enerji diyor, kimileri elektrik vererek bir şeyler yapıyorlar diyor. Çeşitli hastalıkların bu enerji ile iyileştirildiği, hatta çeşitli fiziksel ve ruhsal problemlere şifa olduğu söyleniyor. Aslında, bu bilgi Japonya’dan Çin’e, Çin’den kısmen Avrupa’ya ve bizlere kadar ulaşmış ve yaygın bir şekilde günümüzde kullanılıyor. Reiki, Dr. Mikao Usui tarafından keşfedilip geliştirildikten sonra, Hawayo Takata sayesinde Avrupa’ya yayılmaya başlamış.
Reiki Nedir ? Nasıl Kullanılır ?
Reiki’nin kelime anlamı ; Rei “Evrensel” Ki “canlı hücrede varolan yaşam enerjisi” dir. Aslında reiki kısaca bilinçli şifa enerjisi olarak da tanımlanabilir. Peki nedir gerçekten bu enerji nereden gelir ? Aslında hepimizin bir enerjisi var. Yaşamış olduğumuz evrenin de bir enerjisi var. Reiki evrenin enerjisi, reikiyi de kullanan kişi (reiki master) evrenin enerjisini şifa enerjisi olarak kullanabilen yani kanal olabilen kişi. Şöyle bir örnek verebiliriz ; bir su birikintisi düşünelim büyükçe ve onu bir yerden başka bir yere ihtiyacı olan yere aktarmayı hedefleyelim. İşte bu aktarım çeşitli boru-kanallarla gerçekleşebilir. Aynı büyük bir enerjinin ihtiyacı olan yere ya da kişiye akmasını aktarılmasını sağlayan master olan kişi (kanal) gibi.
Şifa enerjisi ile ne yapılabilir nelere şifa olur ?
Şifa enerjisi çeşitli hastalıkların tedavi edilmesinde, çeşitli psikolojik problemlerde, kötü alışkanlıklardan arınmada, insan ilişkilerinde, parasal ilişkilerde, iş ilişkilerinde.. vs akla gelebilecek her yerde kullanılabiliyor. Türkiye’de henüz tam olarak hastanelerde kullanılmasa da yurtdışında hastanelerde reiki master ya da uzmanları çalışmakta ve tıbba yardımcı hatta ve hatta entegre olmaktadır.
Reiki şifası bir reiki master kanalıyla alınabilir. Ama bunu hayatınıza dahil edip kendiniz uygulamak istiyorsanız bir reiki master tarafından insiye (uyulmama) yapılması gerekir. Bu uyulmama da gerekli kanallarınız açılır. Şöyle de diyebiliriz ; antenleriniz açılır alıcı ayarlarınız yapılır J Böylelikle sizde bir alıcı ve verici olursunuz. Ne yaparsınız ? Evrenden aldığınız enerjiyi ihtiyacı olan yere konuya duruma ve kişiye aktarabilirsiniz. Diyelim ki ; başınız ağrıyor, başınızın ağrısını geçirebilirsiniz. Ya da diyelim ki sınavınız var ; sınava çalışırken konsantrasyonunuz için ve sınav anındaki dikkatiniz ve veriminiz için reiki enerjisini kullanabilirsiniz. Ya da trafik mi sıkıştı bir yere mi yetişmeniz gerekiyor,reiki size yardımcı olur. Aslında çeşitli hastalıkların şifasının yanı sıra günlük yaşamımızda da çok pratik bir şekilde kullanabileceğimiz bir enerji. Alışkanlığa dönüştüğünde yani hayatınıza dahil olduğunda hayatı size kolaylaştırarak sizin mutlu, sağlıklı, huzurlu, dengeli bir bütünlüğe kavuşmanızı sağlar.
Reiki Çeşitleri
Google’a “reiki” yazdığınızda birçok çeşidi ile karşılaşırsınız. Usui Reiki en temel reikidir. Reikilerin anası diyebiliriz çünkü ilk onunla tanışmışız. Reiki 1, 2 ve 3 şeklinde 3 ayrı eğitimden (insiyasyondan) oluşur. Uzun bir öğretidir sabırlı, azimli, inançlı olmak gerekir. Bunun dışında, Kundalini Reiki, daha pratik olarak karşımıza çıkar. Yine 1, 2 ve 3 şeklinde 3 ayrı eğitim ve uyumlamadan oluşur. Daha kısa aralıklar ile bu eğitimler verilir. Kundalini Reiki gündelik yaşamımızdaki pratik kullanımlar için oldukça idealdir. Usui reiki eğitimi yaklaşık 2 yıl belki daha da fazla sürüyorsa, kundalini reiki eğitimi 2-3 ay içerisinde tamamlanabilir. Bunların haricinde Golden Reiki, Gümüş mor alev reikisi, karuna reiki gibi alternatif reiki çeşitleri de vardır.
Reiki, şifa enerjisi hayatımızda yeni bir pencere açar. Günümüzdeki kişisel koşuşturmamızda bize, bizi biz yapan özelliklerimizi, yaşadığımız dünyayı, birlikte yaşadığımız canlıları, onlara duymamız gereken sevgi ve saygıyı hatırlatır. Beden, zihin ve ruhsal dünyamızı dengeler, daha sağlıklı, mutlu, huzurlu yaşamamız için bizlere yardımcı olur. Çevremiz ve insanlara bu bilgiyi paylaşıp aktardıkça, içimizdeki sevgi uyanır ve daha sağlıklı düşünen, üreten bir topluluk haline gelebiliriz. Ne yapıyorsak yapalım, ne aktarıyorsak aktaralım, sevgi ile yapıyorsak zaten şifa ile akar gider bütün yaşam… Sevgiyle
Sebnem Akbulut

Dokunus

Gökyüzündeki eşsiz boşluk ve hafiflik.O halde süzülmek bütünlükten uzak ve bir o kadar da yakın. Bütün olan biz, evrensel bütünlüğün parçası olma gururuyla özgürüz orada. Hiçbirşeyiz ama herşeyiz. Kimseyiz, kimsesiziz, ama kimiz ki aslında?
Dişi-erkek , siyah beyaz yok artık orada. Bunların en üstünde en saf halde varolan özümüz olan kıymetlimiz , biziz.
İşte o an başlıyor tekrar herşey hatırlanmaya. Güzellik, gerçeklik, sevgi, huzur, en yüksek ve saf mutluluk hallerimiz. Onlar sanki birer birer uyanıyor uyudukları o çok derin uykularından. Karanlıkta mum yakmak gibi, derinlerdeki öfke, kin, kıskançlık gibi duygulardan özgürleşmek için yetiyor beyaz bir ışığın aydınlığı. Teker teker derin uykularından uyanan "özler" birer birer mum yakar gibi karanlıkta, bizi en derinlerimizde tüm saf haliyle, beklentisiz, koşulsuz aydınlatıyor.
Sevgi uyanıyor ve diyor ki ;
"Size bir sözüm var ; Ben hep varım, varolacağım, sizi koşulsuz ve sonsuz besleyeceğim, sizde bunu tüm varlıklara koşulsuzca yayınız."
Sonra mutluluk uyanıyor. Diyor ki ;
"Ben geldim!"
"Peki, sen kimsin ?" diye sorulduğunda diyor ki ;
"Ben sevginin çocuğuyum."
Ve huzur uyanıyor. Sessizlikte fısıldıyor adeta ;
"Ben en derin mutluluk, ruhun en saf olduğu an'ım"
Herşey o anda oluyor. İçimizdeki öz hatırlıyor, hatırlatıyor. Herşeyden bağımsız, kimsesiz, hiçbirşey ama herşey olan minicik bir çocuk gibi... Bütüne saygıyla, inançla, sevgiyle o an'da huzurda kalmak, bunu şu an hatırlamak ve yaşamak, hayatın hem sonu ve hem de başlangıcı olmak, öz'de, an'da ve aşk halinde kalmak, paylaşmak, çoğalmak...
Sevgiyle,
Sebnem Akbulut

Agac

O görmüş herşeyi
En baştan sona
Tüm kökleriyle şahit
O görmüş herşeyi
Tüm güzellikleri,Tüm bilginleri, alimleri
Yüce varlığı beslenmiş, Köklenmiş, yayılmış
O görmüş herşeyi
En basiti bilmiş, En bütünü bulmuş
O görmüş herşeyi
Ona dokunan almış
En basiti
En bütünü
En safı ve aslında en kendi olanı...
Sevgiyle...
Sebnem - Auroville / Hindistan

Sevmek Kadardır Yasamak

Neyse O'dur. Olduğu gibi gerçek, gerçekliğin ötesinde, onu anda canlı yapan sevgidir. Dokunmak gerçeğe, sevgiyle canlı canlı, onu yaşam yapar. Yaşamak o anı tüm duyularla armağandır varlığa varoluşun ve bütünün.
İnsanlar korkuyorlar. Kim ve neden olduğunu bilmiyorlar. Bilinmezlik adımlara yansıdığında suya basar gibi yalın, ama çıplak ayakları kalın tabanlı botlar koruyor. Nerede o ıslaklığın hafifliği, nerede o serinliğin dinginliği ? Halbuki bastınmı kaygan, ıslak yollara çıplak yalın ayak tabanlarıyla, hissetmek serinliği ve dinginliği, adımlar hızlanır ayaklar daha köklenir ana toprağa. Su akışı yardım eder bir melek gibi, yumuşatır tüm duyuları, adımları. Haliyle insan yolunda giderken ne koşar hızlanır aniden, ne titrer yavaşlar, ne de sendeler düşer. Botsuz, tabansız, kalıpsız, korunaksız en saf ve cesaretli hali onun en güçlü halidir. Bütün güç onun güçsüz görünen halinin gerçekliğinde gizlidir. Sevgi yolundadır, anın canlılığı sevgisi ile beslenir. Bıraktığı izler belki geride kalmıştır, ama arkadan gelenler için en sevgi dolu gelecek olacaktır. Her anda her bir kişi kendi anını görse de, iz bırakmak diğer anların onurunu yüceltir. Bu izler ne kadar sevgi ile dolarsa, her "an" o kadar "sevgi" olur. Sevgi her anı her zamanı sarar. Gelecekten gelen izler bu anda bizi, bizim bıraktığımız izler sonraki geleceği sevgi ile sarar. Bu sevgi zinciri sonsuzluğa uzanır. O sonsuzlukta kenetlenir, aynı zincir üzerinde akan sevgi, döner dolaşır, diyarlar gezer, gelir ve yine bizi bulur...
Sevgiyle,
Sebnem 23-08-09

Dilektim Ben

kaydım mı yoksa gözyüyündenpeki kim tuttu dileğimikimlere ilham oldumışığım nerelere uzandıhangi gönüllere dokundu
bir kere kaydım.. bin kere ilham oldum.. beni her gören gözün yüreğine derya oldumaslında o an da bin kere kaydım. aynı an da bin kere olmayı bir ben bildim..kimim ki bensadece bin gönlün yıldızı bir anda atan,ondan ona ulaşan.. bu akışta zaten kaybolan..bir anda bu kadar yayılabilen bir ben oldum bin yürekte aniden sessizceumutların birleştiği o an dilektim ben gönüllerde diğer gönüllere uzanan..
25.09.09
Sebnem

Ego

Ego bizim ruhumuza yakın, o yakına ne kadar uzaksak ilahiyata o kadar yakınız. Bu Dünya'da ego bizim aletimiz bu alet şimdilik elimizde, aynı dolu bir silah taşımak gibi, ömür boyu kullanmadan kendini güvende hissetmeni sağlıyor. Bazıları bunu şuursuzca kullanıp, ilahi taraftaki ekilmiş tohumlarını zedeliyor, her bir kurşun ilahi dünyadaki notunu düşürüyor. Bunu tekrar tamamlamak için tekrar tekrar deneyimliyoruz. Zaten yüzde yüz olduğumuzda Bir ve tek den birlik olmuş oluruz. Biz oluruz Tanrı oluruz o bütünde "ben" , "biz" 'i bile hissetmeyiz.
O yüzden şimdi bu oyunun keyfine varalım...
Sevgiyle,
Sebnem Akbulut